Doğuşu 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanan Blues, Amerika’da siyahi kölelerin hüznünü müziğe taşımıştır. Yüzlerce yıl öncesinde Afrika kıtasının birçok noktasından Amerika’ya hizmet etmeleri için siyahi köleler getirilmiştir. Bu zorluk içinde yaşayan ve vatan özlemi çeken insanlar, yarattıkları blues müziği ile hislerini müzik sayesinde anlatmak istemişlerdir.
Afrika kökenliler kimi zaman tarlalarda kimi zaman madenlerde çalıştırılırken iş sonrasında bir araya geldiklerinde, yeni bir müzik icra etmeye başlamışlardır. Aslında bu müzik türü kendi topraklarından Amerika’ya taşıdıkları ve Amerika’da kısmen değişime uğrattıkları bir müzik olmuştur.
Çok sonradan ise bu müziğe blues adı verilirken, şarkılar hem yaptıkları işler ile hem de sahip oldukları din veya gelenekler ile ilgili olmuştur. Bir yandan da yaşadıkları her şeye karşı isyanlarını ifade etmiştir.
Blues Müzik Nedir?
Blues, bugün dünyanın neresine giderseniz gidin kabul görmüş ve sevilen bir müzik türüdür. Ancak bütün dünya net olarak bilir ki blues müzik, Afro Amerikalılara aittir. Yine de her ırktan, cinsiyetten ve her sosyal gruptan insan bu müzik ile uğraşabilir ve bu müziği severek dinleyebilir. Çünkü blues müzik aşk, acı ve hüznün birleştiği müzik türüdür. Genel anlamda da caz müziğin alt türleri ile birlikte bilinen bir müzik çeşididir.
Amerika’da 1865 yılında köleliğin kaldırılması ile birlikte Amerikan vatandaşı olarak özgürleşen Siyahi Amerikalılar sayesinde blues müzik giderek hızlı bir şekilde yayılmıştır. Blues müziğin çalınmasında ön plana her zaman gitar ve piyano çıkar.
Afro Amerikalılar bu iki enstrüman türünde becerilerini ve sevgilerini blues müzik sayesinde daha fazla ön plana çıkarmaya başlamıştır. Bu nedenle öncelikle siyahi çevrelerde sonrasında tüm Amerika’da yayılan blues müzik ardından dünyaya yayılmıştır.
Blues müzik aslında ilk olarak toplumsal acıları ve Siyahi Amerikalıların yaşadığı sefaleti anlatmaya çalışırken, bir tepki ortaya koymuştur. Fakat günümüzde ise blues müzik herkesin tarafından dinlenen, kimi zaman aşkı kimi zaman nefreti ve bazen de göç gibi toplumsal olayları anlatan bir müzik türüdür.
Blues parçalarında çağrı-cevap akor düzeni görülürken, bu düzen Afrika müziğinde de her zaman ön plandadır. Bu anlamda 12 ölçülü bir müzik türü uygulaması yer alır. Bu ölçü sisteminde farklı nota aralıkları görülürken, bemolleştirilmiş şekilde üçlü, beşli ve yedili olarak birbirinden ayrıldığı da görülebilir. Bu nota aralıklarında da gitar ve piyano ifade edildiği gibi davul da çoğunlukla ön plana çıkar.
Blues Müziğin İsmi Nereden Geliyor?
Blues müzik 18. hatta 17. yüzyıla kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Döneminde Afro Amerikalı siyahi kölelerin icra ettiği ve acılar ile hüznü ifade eden müzik olduğu için bu müziğe blues ismi verildiği ile bilinir. Çünkü bu müziğe blues ismi verilmesinde farklı inanışlar bulunur.
İngilizcede “blue” kelimesi mavi anlamına ve “blues” kelimesi de hüzün anlamına gelir. Mavi renk ise Amerikan toplumunda umutsuzluk ve hüznü ifade ettiği için bu müziğe blues adı verildiği de düşünülmektedir. Blues müzik için bu ismi alma sebeplerinden biri olarak da ağır iş koşullarında hayatını kaybeden Afro Amerikalıların acısını ifade eden “feeling blue” kavramından ileri çıkılması tahmin edilmektedir.
İlk Blues Müzik Örnekleri Ve Alt Türler
Blues müziğin en önemli alt türlerinden biri Delta Blues olarak adlandırılır. Bu ilk alt tür, Mississipi Deltası’nda gitar ve mızıka sayesinde ortaya çıkan ve müziğin yerellikten Amerika geneline yayılmasını sağlayan tür olmuştur.
Delta Blues türünde görülen en önemli sanatçılar arasında ise Howlin, Muddy Waters ve Wolf and Little Water isimler yer alır.Blues müzik konusunda müzik dinleyicisine kayıtlı olarak yayınlanmış ilk şarkı ise 1912 tarihinde enstrümantal olarak piyasaya sürülmüştür.
Dallas Blues isimli bu şarkı, Hart Wand tarafından kaydedilirken, ilk örnek olarak kabul edilmesindeki temel neden ise ifade ettiğimiz 12 ölçülü blues akor dizilimini kullanmasıdır. Aslında Dallas Blues şarkısı öncesinde farklı 12 ölçülü şarkılar da yer alsa da sadece bazı kısımlarında bu ölçü bulunduğu için ilk blues örneği Dallas Blues şarkısı olarak görülür.
Blues ilerleyen dönemde Chicago Blues gibi bir alt türe de ayrılmıştır. Bu tür içerisinde aslında Delta Blues türü de yer almak ile birlikte bilhassa 1950’li yıllarda kurulan gruplar ile popülerleşmiştir.
Günümüzde de birçok blues müzik grubu tarafından kullanıldığı şekilde saksafon, basgitar, telli çalgılar ve davul kullanılmaya başlanmıştır. Her müzisyen değişen melodilerle farklı bir uyum elde ederken, hem solo hem grup performansları sayesinde çok nitelikli eserler ortaya çıkmıştır.
Özellikle 1960’ların ilk dönemlerinde efsanevi hale gelen B.B.King ve T-Bone Walker gibi sanatçılar bu tarzda en önemli örneklerdir. Sonraki dönemlerde de bilhassa Koko Taylor ve Willie Dixon, Chicago Blues türünün daha fazla yayılmasını sağlamışlardır.
Country Blues olarak adlandırılan alt tür ise aslında Teksas, Atlanta ya da folk blues gibi farklı stillerin hepsine birden verilen ismi ifade eder. Bu türde genellikle akustik gitar ustaları ve piyano ustaları farklı çalım teknikleri ile ön plana çıkar. Özellikle Lightnin Hopkins ve John Lee Hooker öncü olarak bilinmektedir.
Son olarak East Coast Bluees stili ise kendi içerisinde ayrıldığı Piedmont Blues ve Jump Blues stilleri ile ön plana çıkarken, Batı temsilcilerinin stilini ifade etmektedir. Piedmont türü genellikle gitar stili ile ön plana çıkarken, Jump Blues ise belirli net bir tempoya sahip olmadan bir caz havası ortaya koyar.
Blues Müziğin Unutulmaz Sanatçıları
Bugün dünya genelinde çok önemli bir dinleyici kitlesi bulunan blues müzik türünde tarih boyunca unutulmaz eserler ile yer elde etmeyi başarmış müzisyenler yer alır.
Lonnie Johnson
Örneğin, müzisyen bir aile içerisinde yetişmiş olan Lonnie Johnson çocukluk çağında keman, gitar veya piyano gibi birçok enstrümanı çalarken şarkı söylemeye de devam etmiştir. Blues müzik konusunda da Johnson önde gelen isimler arasında yer alırken, 1925 yılında katıldığı bir yarışmada blues müzik ile tanışmıştır.
Lonnie Johnson yarışmayı kazandıktan sonra bir albüm kaydı yapmaya başarmış ve blues müzik kaydı yapan ilk sanatçılardan biri olmuştur. Aslında sonraki dönemlerde kendisi için sadece kayıt yapmanın önemli olduğu ve blues müzik olması gibi bir koşulu bulunmadığını ifade etmiştir. Sonraki dönemlerde de bu müzik ile ünlenmiş olduğu için blues ve caz müzik türlerinde kalmaya devam etmiştir.
B.B.King
Dünya genelinde blues müzik denildiğinde akla gelen en büyük isimlerden biri olan B.B.King de bahsedilmesi gereken bir sanatçıdır. Gerçek ismi Riley B.King olan sanatçı “Kral” lakabıyla bilinen 3 büyük blues sanatçısı arasında yer alır.
İsminin önüne 1948’de eklenmiş olan B.B. kısaltması ise Beale Street Blues Boy lakabını ifade etmektedir. Hatta sonrasında bu lakap ile birlikte Riley, Blues Boy King ismini aldığı için artık B.B.King ismi ile anılmaya başlanmıştır. King çok iyi gitar kullanabilen bir sanatçı olarak dünyaca ünlü Eric Clapton veya Jimmy Hendrix gibi isimler ile de beraber gitar çalarak düetler yapmıştır.
King tarafından ortaya koyulan en önemli eserlerden birisi 2000 tarihli Blues Brothers filminin son sahnesinde çalan “How Blue Can You Get” şarkısı olarak da bilinir. Bu şarkıda Eric Clapton ve Louisiana Gator Boys ile birlikte düet yapmıştır.
Neredeyse ömrünün sonuna kadar sahneye çıkmaya devam ederken, kariyerinde “The Thrill Is Gone” şarkısı en popüler şarkılarından biri olmuştur. Öyle ki şarkı sonraki yıllarda birçok blues şarkıcısı tarafından da seslendirilirken, ilerleyen yıllarda Rolling Stones tarafından dünyanın en iyi 3. gitaristi gösterilmiştir.
Robert Johnson
Hayatına değinebileceğimiz en önemli son isim olarak da Robert Johnson gösterilebilir. Çünkü Robert blues müzik konusunda akla gelen en önemli isimlerden biridir ve çocukluğu çiftliklerde ya da göçmen kamplarında çalışmakla geçmiştir.
Bu dönemlerde yaşadığı bir rahatsızlık sonrasında neredeyse tek gözü kör olan ve doğum sırasında karısını kaybeden Robert, karısının vefatı sonrasında hayatını müziğe adamıştır. Anlatılan efsanelere göre Robert Johnson’ın bir gece yarısı fidanlıkta ruhunu şeytana sattığı ve şeytanın gitar akortlarında değişiklik yaptığı ifade edilir.
Şeytanın müziği olarak adlandırılan blues müzikte Robert Johnson’ın akordunun şeytan tarafından değiştirilmesi gayet inanılası bir durumdur. 1990’ların sonunda yapılan bir araştırma noktasında da Johnson’ın gitarında gerçekten farklı akortların bulunduğu görülmüştür. Çünkü gitarını kendisinden başka hiç kimsenin akort ettiği görülmemiştir ve kullandığı akordu da kimseye öğretmemiştir.
Robert Johnson kendi zamanının en önemli isimlerinden biri olan Lonnie Johnson’ı örnek almıştır ve sahne ismi olarak da Robert Lonnie gibi bir isim kullanmıştır. Çok yetenekli ve dünyaca ünlü bir blues sanatçısı olmasına rağmen 27 yaşında yaşadığı bir zehirli suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. Sonrasında ise sanat dünyasında “uğursuz yaş 27” efsanesinin doğmasına neden olmuştur.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,
Anıl UZUN