Müzikle tanıştığımız anda bizdeki yeri hayatımızın akışıyla şekilleniyor, bizimle iç içe geçiyor. Bize de bunun tadını çıkarmak düşüyor, öyle değil mi?
Bunun aksini iddia eden varsa, ki olacaktır, onunla bu konuyu tartışmak isterim, bu konu hakkındaki görüşlerini almak isterim. Söyleyecek sözü olan herkese kapım açık, lütfen yorum bırakın ya da bana ulaşın, müzik hakkında konuşmak asla sıkılmayacağım bir uğral benim için.
Konumuza dönecek olursak, rock müzik yolculuğunda son perdedeyiz. Bugünkü yazımda size bu müthiş yolculuğu bugünlere getiren müzik janraları ve gruplarından bahsedeceğim.
Britpop’u bitirdiler
Bir önceki yazımda, nu metal’in popülerleşmesi ve MTV’de çalınmaya başlamasından bahsetmiştim. Pop kültürün bu müzik türünü de tüketmesi ile yapımcılar yeni malzeme arayışına girdiler. Üzerinde güneş batmayan Krallık’taki rockçılar da pop görünümlerini üzerlerinden atmak istiyordu. “Cool” Brittania artık havalı değildi ve birisinin ada müziğini eski havalı dönemlerine geri döndürmesi gerekiyordu. 60’ların geleneksel İngiliz rock’ından ve denizaşırı kuzenlerinden olan post-grunge’dan öğeler içeren, Britpop sonrası bir şey ortaya çıktı. Şarkı sözlerinde daha küresel bir anlayış benimseyen ve içe dönük olan Travis, Stereophonics, Feeder ve Coldplay (dünya müziğini oldukça etkiledi), ABD’deki rock hayranlarına da hitap etti. Bu grupların “Yellow”, “Why does it always rain on me?”, “The Bartender and the Chief”, “Buck Rogers” albümleri bu geçişi en iyi şekilde temsil etti.
Rock ‘n’ roll’un kurtarıcıları
ABD’nin sert rock sahnesi, haleflerinin daha sert şarkılara yönelmesine ve müziklerini daha katmanlı bestelemeye yöneltti. Bu dönemde gruplar kendi evlerinin garajların yoğun gitar rifleri dolu bir türe yöneldiler. Hardcore rock sahnesi de yerini Emocore veya kısaca “emo”ya bıraktı. Vokallerin hardcore yerine daha temiz ve daha geniş bir aralıkta kullanımını ile emo rock müziği domine etmeye başladı. Daha yaygın bir tür haline gelen emo, ana akımda yer edindi ve ergen dinleyicileri peşine taktı. Emolar sadece yaptıkları müzikle değil görünüşleriyle de gündeme oturdu. Hatta görünüşleri ile ilgili söyleyecek çok şey vardı, bu tür hızla gençler arasında görsel-işitsel bir fenomen haline geldi,. Emo imajı yer yer müziğin kendisini gölgede bıraktı.
Aynı yıllar başka “öz rock müziği” türleri ortaya çıktı – merkeze gitarları alıp hızlı davullarla desteklenen bu yeni dalga, post-punk ve garaj rock’ın devamı olan yeni bir tür olarak adlandırıldı. Bu türün olgunlaşma dönemi, The Strokes’un Is This It albümü ile başlayıp The White Stripes ve The Vines’ın ticari atılımıyla sona erdi. Bu “the” gruplara “rock ‘n’ roll’un kurtarıcıları” deniyordu ancak ben bu tanıma çok da katılmıyorum. Bu yoğun popülerlik dalgasından nasibini alan Arctic Monkeys, Kaiser Chiefs, Franz Ferdinand ve The Libertines oldu. Bu gruplar neredeyse on yıl boyunca bu ikinci dalganın bayrak taşıyıcıları olmuştur.
Elektronik müzik ve rock
Geniş bant internetin ortaya çıkışı ve dizüstü bilgisayarların kitleler için erişilebilir hale gelmesi, müzik yapan yeni nesillerin çok kolay “hile” yapabilir hale gelmesine yol açtı. Rock artık bilgisayardaki bir yazılımla üretilebiliyordu ve kayıt yapmak da o kadar büyük bir uğraş değildi. Elektronik müziğin rock üzerindeki etkisi artık önlenemez bir hale geldi. Teknolojinin sağladığı bu kolaylık rock müzik prodüksiyondda daha yetenekli sanatçıların ortaya çıkması anlamına mı gelecek yoksa koca bir çöp yığını mı doğuracak zaman gösterecek. Son on yılda hiphop tarafından geride bırakılan rock müziğinin etkisinin ve popülaritesinin azalmasından bu yana, dürüst olmak gerekirse, bundan sonra kimin neyi canlandıracağını çok merak eddiyorum ve bu konuda oldukça heyecanlıyım.
Bu yazıyı bitirince lütfen Beatles – I want to hold your hand dinleyin.
Müzikle kalın!